22 Temmuz 2015 Çarşamba

İnsan Atom Yığını Değildir


            İnsan Atom Yığını Değildir                                                   NAEÖ 21072015

            İnsan rastgele atom yığını değildir. Atomlar birleşerek insanları oluşturur. Birleşmeleri ise rastgele değildir. Atomlar kendi kendilerine sebepsiz, koşulsuz birleşmez. İçinde bulundukları ortam atomları birleşmeye zorlar. Ortamda atom gibi fiziksel şeyler varsa fizik kuralları da vardır. Fizik kurallarına göre var olan şeyler birbirlerini iter, çeker. Atomların kurallara uymama lüksü yoktur. İtim ve çekim yasaları hayatın oluşumu için gerekli ama yeterli olamaz. Var olan şeyler arasında “düzen” de olmalıdır ki atomlar buna göre birleşerek hayat oluşsun. İlk adım bile en sondaki amaç için uygun olmalıdır. Hatta her şeyin yokluktan var olduğu biliniyorsa yoktan var olanların biri de düzen olsa gerek. Her şey var olurken, en başından itibaren, bir düzen içinde var olmalı. Düzen, amaç için kurgulanmıştır. Amacın “bilmek” oluşu ise insan ve insanlığa en yakışan şeydir. Bilen bilinmek istemiş olabilir.

            Her şey, bilimsel özellikleriyle birlikte yoktan var olan atom altı parçacıklardan oluşur. Su artık iki hidrojen bir oksijen atomu değildir. Suyun özellikleri atomlarının özelliklerinden çok farklıdır. Hele canlılar artık cansız değil extra bir düzene sahiptir. Özellikle, “insanlığın”, doğanın doğal uzantısı olduğunu düşünmek insanlığı hafife almak olabilir. Cehaletten kurtulmak için bilmeye çalışırız. Beş duyumuz ile algılar akıl ile değerlendiririz. Bildikçe bilmek ister bilgi peşinde koşarız. Bilgi bizi çeker mi iter mi anlaşılmaz. Önce inisiyatifin bizde olduğunu düşünürüz ama sonra bilgi peşinden koşar, bilgisiz yapamayız. Akıl teslim oluncaya kadar durmak bilmez. İnsan da kendini bilmeye çalışır, bilinceye kadar rahat edemez.

            Kur’an düzen demektir. Hitap olarak, ayetler halinde, indirilen Kitap, bir düzenin olduğunu, her şeyin bu düzen içinde halk edildiğini anlatır. Üstelik her halk edilenin bir amacı gerçekleştirmek üzere var edildiğini bildirir. Bilimin “Belirsizlik İlkesi” ile bazı gerçekleri belirlemesine karşılık, Kitap belirsizlik yoktur deyip düzeni vurgular. Bilimsel Heisenberg “Belirsizlik İlkesi” enerjinin yoktan var olabileceğini sonra da tekrar yok olabileceğini belirterek bir gerçeği “belirlemiş” olur. Enerjiden de kütle ve maddenin, formülüne göre, kendiliğinden oluştuğu apaçıktır. Bilimin dışından ve üstünden bakabilen Kitapta ise “Var Olanın” oluşumunun bir amacının olduğu yazılıdır. Tesadüfün ve abes bir şeyin olmadığını açıklar. Kısaca, Büyük Patlamada patlayan şeyin bir “düzen” içinde ve bir amacı gerçekleştirmek üzere patladığı bildirilir. Bu evrenin hiçlikten kendiliğinden patlayarak var olduğu ve hayatın da tesadüfen oluştuğu akla ve mantığa uygun olamaz. Hayatın oluşumu ve gelişimi için kritik katsayıların varlığı ve çok sayıda oluşu zaman temelini de ortadan kaldırabilir. “Milyarlarca yıl içinde maddeden canlı oluşabilir” demek “tas, çeşme başında elbet dolar” demeye benzer.

            Kitabın önemli deyimlerinden biri de “tebayün etmek” olabilir. Anlamı “yeniden keşfedercesine aşikâr oluş” olabilir. Yeni buluşlarında “sezgisel” kavramları kullanan bilim insanları genellikle yeni bir şey keşfeder. Bazı bilim insanları bilimsel kavramları özellikle dinsel kavramlardan uzak tutmaya özen gösterir. “Var Olanın, bilinenlerin artırılarak, bilinmesi için” bu özene gerek olmayabilir.            Kitap zaten insanları arama, bilmeye yönlendirir. İnsanların fıtratlarına kazınan bilme ve olma yetenekleri sayesinde aynı şeyleri yapar.

            Var olan herhangi bir şeyin var olması için zaman ihtiyaç duyulan bir şey değildir. Atomun veya suyun var olabilmesi için belirli bir zamanın geçmesi gerekmez. Var olan, zamana gerek olmaksızın var olur. Proton nötron birleşmesi zaman değil ama “güç” ister. Kuvvet ve kudret yok ise ortamda, kuantum fiziğinin elemanları gibi, “şeyler” birbirini çekemez ve birleşemez, atom bile oluşamaz. Hidrojen atomu için proton, nötron ve elektrondan birer tane gerek, ama ayrıca bir birim zaman gerekmez. Zaman insan aklı içindir ve itibarî, izafîdir. Kitap, zamanın, insan aklının “bilmek” amacıyla saptadığı bir kavram olduğunu yazar. İnsanın kendini bilmesiyle “gerçek” bilinmiş olur. Hak ve hakikatin bilinmesi durumunda ikinci bir varlık şeklinde insanın varlığı söz konusu olamaz. Bu durumda ne insan, ne akıl ne de zaman kalır ortamda. Bilim de bu gerçeğin aksine bir şey söylemez. Kuramsal olarak da her şey bir adet ‘yok’tan var olur.

            İnsan bildiği için ve bilip uyguladığı kadar insandır. İnsan bildiği için meslek sahibidir, bilgisini uyguladığı kadar da örneğin marangozdur ve usta marangozdur. Kendini bilebilen insana da olgun insan denir. Kendisinin, kum yığını gibi atom yığını olmadığını idrak edebilene kâmil insan denebilir. İnsan, aklı sayesinde bilir. Akıl da doğada bulunmaz, doğal bir “şey” değildir. Eski bilgilerden yeni bilgi üretme yeteneği üstelik sezgi gerektirir. Akıl ve sezgi evrende var olan düzeni keşfetmeye çalışır. Düzen ve düzensizliği ayırt etmeye uğraşır. Hani bir hikâyeye göre kurbağa kaynar suya atılırsa fırlayıp kaçar ama soğuk su yavaş yavaş ısıtılırsa haşlanıp kalır. Bilim insanları da önce “akıl verilmiş en büyük nimettir” dese de sonra “doğada ve evrende bir kanıt yoktur, bu nedenle Allah yoktur” deyip kendisinin varlığını kanıtlar. Neyse ki Dünya, Doğa, Evren dendiğinde ‘bir ve tek’ anlamı çıkar. Çoklu evren denildiğinde bile yoktan var olanın başlangıçta iki adet olduğu anlaşılmaz.

            Halk edilmiş doğa, aklî on dört milyar yıl içinde, değişimlerle, evrim geçirerek insana ulaştı. Değişimler her an bir şe’nde olacak şekilde süreklidir. Yoktan halk edilen şeyler, insan haline gelinceye kadar, evrim geçirme özelliğine sahip idiler bu nedenle de evirildiler. İnsan, bilgi ile nereden geldiğini, zaman kavramı sayesinde ne zaman geldiğini, buldu. Bilerek ne olduğunu anladı, insanlığı keşfetti. İnsancıl bir olgunlaşma süreci sonunda ise insan kemale erdi ve Allah’ın ruhunu kabule hazır hale geldi. Ruh ile dirilen kâmil insan ölümsüzlüğü de Hak etti. Böylece, onun hiçbir şeye ihtiyacı kalmadı, her şeyin ona ihtiyacı oldu. Yokluktan halk edilenler, bilinmek isteyenin bilinmesi için, kâmil insan amacına ulaşmakta araç olmuştur. Eşyanın bir düzen içinde var olduğunu bilebilmek eşyanın değer ve kıymetini bilmektir. Eşya, hakikat güneşinin gurup ettiği şey olduğu için karanlıktır, gecedir. Gecenin kadrini böylece idrak ettiğinde hakikat güneşi doğan kâmil insanın kalbine “düzen”, anda inmiş olur. Özünde oluşumun ilk anındaki düzeni idrak edebilenin anlatımı ve açıklaması 23 yıl da alabilir 33 yıl da alabilir. Hakikat anlatılamaz, ancak, idrak edilebilir!