İnsan Üç Boyutludur NAEÖ
26032015
“İnsanın içinde olmalı”, “insan biraz
düşünmeli, fikir feraset sahibi olmalı” gibi deyişlerimiz çoktur. Özellikle
inisiyasyon sisteminde kendini bilme gayretleri, derneklerde ve dergahlarda,
ezoterik öğrenime dayanır. Kendini bilme sürecinde kişiye bu yolculuk “senden
sanadır” denir. Bireye içe dönük yolculuğun ilmi verilir, her şeyi ve ilmi
kendinde bularak kendini bilmesi önerilir. İnsanlık dışımızda, insanlığımız
içimizdedir.
Kendini
bilme gayreti içindeki birey, sunumlarda kullanılan, açılır kapanır anten
tipindeki, gösterme çubuğuna benzetilebilir. Çubuk en kısa halinde, kapalı
iken, insana benzer. Dik durması insanın reşit olma durumunu gösterebilir. Doğa
koşullarına uyum göstererek ayakta kalması ve diğer kişilerden farklı bir
kişilik oluşturması kendine özgü bir insan olduğunu gösterir. Herkes
birbirinden ayrı ve farklı bir insandır. Her kişinin sosyolojik, ekonomik,
politik, kültürel gibi farklı çevrelerden gelip farklı bir geleceğe yürüdüğü
açıktır. Müştereken toplumsal bir olgu oluşturmaya çalışmak amaç olabilir. Aynı
hedefe ulaşmak için birlikte gayret, ortaklaşa çaba sarf edilebilir. Ancak kişi
kendini bilmeye çalışırken içe dönük yolculuk bireyseldir, cehalet kuyusunu
kendisi tek başına doldurmalıdır. Diğer kardeşler yalnız örnek oluşturabilir.
Bir bilgiyi anlamak, bir sorunu çözmek zihin açıklığı ve parlaklığı verir.
Kendi özüne inip ilmin bütününü idrak insanı nura gark eder, aydınlanır.
Eşyanın hakikatini anlamak, eşyada gurup etmiş olan hakikat güneşinin
parlamasını sağlar.
Kendini
bilmeye giden doğru yol bireylerin dışında değil ve topluca gidilebilecek bir yol
da değildir. Gösterge çubuğu dik durur ve önce ucu bir aşama açılırsa, üçüncü
boyut olarak doğru yol ortaya çıkar. Antenin bir çıt açılması insanın kalbini
keşfetmesini temsil eder. Bu açılım dışarıdan olamaz. Kalbin dışa açılan kapısı
içeriden açılır ve sıcak duygularla dolarsa açılır, mayalanan sevginin aşka
dönüşümü ile açılır. Diğerlerinden farklı kılan benlik ve bencilliğinden vazgeçip,
örneğin, kazancın meşruluğuna, ahlakın güzelliğine önem ve öncelik verirse açılır.
Kalp akıl aracılığı ile ruhtan aldığı nuru nefsine yansıtır, böylece, nefsin kanaatkâr
olduğu görülür. Ruhtan, ilmin kaynağından, basiretle alınan bilgiler, uygulanıp
yaşanacak bilgilerdir. Dışarıdan alınan bilgiler unutulabilir, uygulaması
yapılmayabilir. İçten dolup taşarak duygusal alandan çıkan bilgiler aşk içinde
uygulanır. Seven herkesi sever.
Kadim,
öncesi olmayan, zamandan beri süregelen ve sürüp gidecek olan öğreti birdir.
Hz. Âdem’in torunu olan Hermes, Şit ve İdris peygamber olarak bilinen kişinin
kutsal kitaplarda geçen mesleği terziliktir. Kişiye özel giysi giydirir
insanlara. Kendinden kendine giden yolu gösterip ermişliğe götürür. Kutsal
kitaplarda bu öğretinin özü yer alır. Bireysel öğrenim ise dergâh ve
derneklerde ele alınır. Elbirliği ile evrende yolculuk yapılacak yollar bulunur
ve gidilir ama bireysel yolculukta “senden sana” yol bir anten boyu
gidilemeyebilir.
Üstat veya
mürşit “evladım sen kendine dön, içine kapan, kendinde yol al, kendine git”
dese de talebe “ben en iyisi size geleyim efendim” demekten kolayca vazgeçemez.
Bütün kutsal kitapların özü de birdir, “senden sanadır hitap”, “içindeki
kötülükleri gider” derse de biz anlayamayız. Hayattaki kötülükleri görürüz, “aç
gözünü basiretli ol” deyimini yanlış anlarız, iki gözümüzü dört açarız. Oysa
kişi kendi içini, kalbini kötülüklerden temizlerse dışarıda gördüğü kötülükler
de yok olacaktır. Kısaca içini temizleyenin dışı da temizlenir, güzelliklerle
ve iyiliklerle dolar. Kişi herkesi kendisi gibi bilir. Kendinden pay biçer.
Eşyanın ruh veya ilmin uygulanmış hali olduğunu kendini bilen idrak edebilir.
İlim kadar amel olabilir.
İnsan öpüşürken
gözlerini kapar, sevdiği Tanrı’ya gözü açık gitmeye çalışır. “Bütün yollar
Roma’ya gider” deyip çalılıkların arasından geçerek Allah’a ulaşmayı planlar.
Doğru yoldan sapmamak için sanki doğru bir otoyol arar. Hâlbuki ayetlerde
“nimetlerimle kendimi sevdirdim”, “nimetlerimle beni seven bana şükreder”
denir. Şükür insanın kalbinden gelen bir şeydir, kalbinin farkına varır, şükür
ederek zikir de etmiş olur. İçinde hissettiği sıcaklık sevginin verdiği ısıdır.
Bu sıcaklığı hisseden kişi kabına sığmaz ve maddenin soğukluğunu da hisseder.
Madde denizinin soğukluğu iticidir, mana denizinin sıcaklığı cezp eder,
çekicidir. Böylece insan dışından içine doğru yolculuğuna başlayabilir, üçüncü
boyutta ilerleyebilir. Kalbinde bulduğu sevginin kaynağını ararsa aşka
ulaşabilir. Bilinmeyi sevdiği için evreni yaratmış ise kalpteki sevgi Allah
sevgisine, Allah’ın sevgisine götürür.
İçe dönük
yolculuğun ilk aşaması, antenin bir çıt açılması, failin Hak olduğunu
anlamaktır. Akıl aracılığı ile kalbe inen bu bilgi kalp tarafından iyice
anlaşılınca nefsi ikna etme çabası başlar. Her şeye sahip olmaya çalışan nefis
iyi, doğru ve güzel olanın diğerlerinden ayrılmasını kabul eder, kanaatkâr
olur. Böylece her bilgi bir uygulamaya dönüşür. Bedensel faaliyetlerin, el ve
ayakların her iş ve eyleminin bir güç ve kuvvete dayandığı ancak kuvvet ve
kudretin Allah’a ait olduğu kolayca görülebilir. İstememiz istenmese
isteyemeyeceğimiz aşikâr olur. İlmin her türlü niteliği ve niceliği ilmin
enerjiye dönüşümü ile ortaya çıkar. Bu da failin Hak olduğunun kanıtıdır. İnsan
istemese, sevmese ve bilmese hiçbir şey yapmaz veya yapamaz. Sevgi ve bilgi,
aşk ve ilim ayrışmaz bütünlerdir. Var olan, aşktan doğan ilimdir.
İki boyutlu
dünyadan üç boyutlu âleme geçen insan ibret alarak düşünür. Çevrede yapılan
gözlemler bilgi verebilir. Çevreden elde edilen bilgiler depo edilebilir, bir
bilgi bir bilgi daha daima iki bilgi eder. Ancak sentez ile yeni, üçüncü bir
bilgiye ulaşmak ruhtan alınacak ilim ile basiretli görüşe tabidir. Ayrıca, insanın
her yaptığı işin bir sıfat altında yapıldığı da kolayca anlaşılabilir. Her
yapılan ya amir ya da memur, ya baba ya da oğul gibi bir sıfatla yapılır.
Öğrenen öğrenci, öğreten de öğretmen sıfatına sahiptir. Anten tipli gösterme
çubuğu basiretle bir çıt daha yani iki çıt açıldığında görülen şey sıfatların
da Hakk’a ait olduğudur.
Kısaca, fail
Hak, mevsuf olan da Hak’tır. Nefis de ikna olmalı ki iyi, doğru ve güzel olan
sıfatlar da kendisinin değildir. Nefis sonunda ruhun nuru ile nurlanan kalbe
tabi olur, hem razı olur hem de razı olunan olur, raziye ve marziye
mertebelerini geçer. İçrek yolculuk anten açıldıkça ortaya çıkar, Allah’tan
gayrisi kalmaz. Önce üç adım sonra bir üç adım daha otuz üç basamak geçilir,
yedinci çıt ile antenin yolculuğu biter, mümin miraca erer, kalır Yaradan.
Yükseldikten
sonra yücelen kâmil insan kâh çıkar gökyüzüne seyreder âlemi, kâh iner
yeryüzüne seyreder âlem onu. Kapanan anten celaliyle kapanır, tesettüre girer,
perdelenir, açıldığında cemalini ayan beyan açık eder.