23 Ocak 2015 Cuma

Tasavvuf İlimdir


            Tasavvuf İlimdir
Kitabı okumak için, lütfen tıklayınız

            Tasavvuf ledün ilmine dayalı felsefî bir düşünce sistemini içeren tevhit ilmidir. Her ilim gibi belirli ilke ve esasları, yol ve yöntemi vardır. Düşünce enerji olduğu için, düşünce sistemi enerjiyi üretme, yöneltme, yönlendirme ve yönetme sistemidir. Felsefî oluşu yaşam enerjisinin belirli bir amaca yöneltilip yönetilmesidir. Amacın saptanmasından ulaşılmasına kadar ilgili her manaya ve maddeye hükmetmeyi kapsar. Girdilerin tümünü en uygun bir biçimde kullanarak bir ve tek olan amaca ulaşacak şekilde birleştirip bütünleştirir. Tasavvuf böylece bir tevhit ilmidir. Var olanları kesret, çokluk olarak ele alıp bir ve tek “var olan” haline, vahdete dönüştürüp idrak etmek tek amaçtır. Yaşanacak bir bilgi ve ilimdir.

            İnsanın çocukluktan gençliğe evirilmesi döneminde eğitim ve öğretim görmesi, yaşam koşulları göz önüne alındığında, kaçınılmazdır. Önce çevre koşullarına uyum gösterilmesi ve hayatta kalınması öğrenilir. Öğrenim süresince okuyup adam olması öğütlenir. Aynı dönem içinde bir taraftan da iyi bir insan olması için eğitilir. İnsan bir taraftan öğrenirken diğer taraftan eğitim alır. Sanki öğrenim insanın olmasına, eğitim ise iyi olmasına yarar. Akıllı ve bilgili olması insanın iyi ve yararlı olmasına, iyi bir insan olmasına yetmez. Tasavvufun gerekliliği burada devreye girer, öğrenim ilmi bilmeye tasavvuf ise ilme dayanarak kendini bilmeye yarar. İlmin kullanılmasında, ilimden yararlanılmasında felsefe gereklidir. İlim elde edilerek âlim, tasavvuf ile arif olunabilir. İkisinin bir insanda zirve yapması idealdir.

            En büyük âlimler, en büyük ilim insanları evrenin Büyük Patlama ile oluştuğunu ileri sürer. Bu kuramın yerini alan yeni bir kuram henüz genel kabul görmemektedir. Ayrıca Patlamadan önce ne vardı sorusunun cevabı hala “hiç” olmaktadır. Evren bir patlamanın sonucunda yoktan var olmuştur. Fizik ilminin son aşaması ise kuantum fiziğidir. Atom altı parçacıklarla ilgili kuantum fiziğinin temelinde halen Heisenberg Belirsizlik Prensibi bulunmaktadır. Bu ilkeye göre kısaca belirli bir ortam ve zamanda enerji yokluktan ortaya çıkabilir ve tekrar yok olabilir. Enerji kütleye dönüşebileceği için de yokluktan kütle de var olabilir, yok olabilir. Enerji ve kütlenin var olması ve yok olmasında geçerli olan belirsizliktir, belirli bir bilimsel kural yoktur. Madde için yokluğu ısıtma veya soğutma veya geçmesi gereken bir zaman bulunmaz. Büyük patlama için gereken insanın hayal edemeyeceği sıcaklık nereden gelir, bu sıcaklık nereye gider de soğuma gerçekleşir bilinmez ama bilimseldir.

            Kur’anı Kerim’de ilmin bugün bile belirsiz denilen bu alanına değinilmektedir. Kitapta “bir emirle halen bile oluşum halindeki evrenin ‘hadis olur, fani olur’ şeklinde olması istenmedi” denilir. (21.17). Kısaca, maddenin “var olur, yok olur” halinde bir oluşuma tabi olmadığı, belirli bir düzen üzere olduğu bildirilmektedir. Var olan evrenin eğlence olsun diye oluşmadığı, bir amaç için var olduğu, bildirilmektedir. Allah evreni ‘bilinmeyi sevdiği’ için yoktan var etmiştir. İlmin değinmediği “evvele” yer verilir ve bunu inkâr bilimsel olamaz.

            Evren sevgiden, sevgi içinde, sevdiği için vardır. Evrenin oluşumunun amacı Allah’ın bilinmesidir. Tasavvuf ehline göre kendini bilen Allah’ı bilir. Var olmasını bilen insan varlıkta kendisinin yokluğunu da idrak edebilir. Tasavvuf, ilim ile dini tevhit eder, bilim ayrı din ayrı değildir. Pozitif sapı takılarak pozitif ilim diyerek çekiç gibi dine vurulmak istenmesi tam bir yanılgıdır. Negatif ilim olmadığı gibi dogma denilen dinde de kaldırılıp altına bakılmayan taş yoktur. Her konu ve husus akla ve mantığa uygundur, dinde dogma da yoktur. Akıl yoluyla aşka ulaşılır. Yoktan var oluş, varlıkta yokluk idrak edilir. İnsan idrak ile olgunlaşır, bilinçli yaşar.

               Kullandığımız her şeyin bir teknolojisi vardır. Zaman içinde teknoloji ilerler, her şeyin yenisi daha iyisi yapılır. İçten gelen veya doğan bir bilginin ortaya çıkışının tek yolu onun bir şekilde kullanılıp bir eşya halinde görünür olmasıdır. Belki de biz bir şey yapmıyoruz, bilgi bilinmek istiyor ve bilgi bizi kullanıyor. Biz teknolojiyi üretmiyoruz, teknoloji bizi çekip sürüklüyor. Bilgi geliyor, doğuyor, bilinmek istiyor, ortaya eşya olarak çıkıyor, yeni insan basamaklarına ulaşıp ileri gidiyor. Her şey ilmin maddeleşmiş halidir, insan da bu kapsamda ilimdir. Esas olan ilimdir, enerjiye dönüşür, enerji de her şeye dönüşür. İlim maluma tabidir, ilim kendiliğinden oluşmaz, rastgele, tesadüfen ortaya çıkmaz. Bilim insanları bile bunun böyle olduğunu söylemez. Enerji var olabilir, yok olabilir diyen alimler, ilim için başlangıç noktası vermez, nereden geldiğini düşünmez. Büyük Patlamadan önce var olan "hiç" idi ama "tam ve mükemmeldi", mükemmellik bir çeşit bozulma ile entropi kavramı ile ispat edilir.


              Tasavvuf işe ilimden başlar, ilmin bir sahibi olduğunu söyler, bilginin bilinmek istendiğine değinir, her şeyin ilimden ibaret olduğunu savunur. Böylece önce ne var idiyse sonra da onun var olacağını, her an var olanın bir ve tek olduğunu ispat eder. Sarmal kavramı burada önem kazanır. Kromozomlar veya DNA ile bilinen "sarmal" en iyi örneğini "din ve bilim" ile ortaya koyabilir. Tasavvuf bu ikisini de tevhit eder. Bazıları dinin bazıları da bilimin diğerinden önce geldiğini savunur, herkes haklıdır!


 

6 Ocak 2015 Salı

Yokluk Varlıktadır


               Yokluk Varlıktadır


Kitabı okumak için:
https://www.dropbox.com/s/mn7zys4n6hrufte/0%20KBN%20-%2020.2.2015.pdf?dl=0
            Yokluk ve varlık konuları bilim ve inanç açılarından farklı gibi görünür. Bir konuya bilimsel ve dinsel açılardan bakış, ilk akla geleceğin tersine, aynı sonuca götürür. “Bilinmeyi sevdiğim için ‘varlığın’ oluşumunu istedim” kutsal hadisi oluşumun bilimselliğine ve istenenin inanmak değil bilmek ve bilinmek olduğuna işaret edebilir. Bir şeyin bilinmesi onun ardındaki ilmin anlaşılması ile mümkün olur. Varlığı da E=MC2 gibi ardındaki bilimsel formüllerle anlayabiliriz. Varlığımızın temelinde sevginin oluşu da içimizden gelen sevginin kaynağına işaret eder. İnananın, cahilin, çalışmak, öğrenmek ve bilmek zorunluluğu vardır.

            “Büyük Patlamadan önce ne vardı?” sorusuna bilim insanları “hiç” cevabını verir.  “Hiçlikten enerji (veya kütle) ortaya çıkar sonra yok olur” kuantum fiziğinin temel ilkesidir. İnançsız bilim insanlarının çalışması bu noktadan ötesi, ya berisi? Enerji nereden gelir, elektronun ilk hareketinin kaynağı nedir, kütle neden ve nasıl oluşur? İlmin kaynağı nedir? Evrenin 14 milyar yaşında oluşu tesadüflerin olmadığının ve tasarımın kanıtı mıdır?

            ‘Âdem’, ‘ademiyet’; ‘yok’, ‘yokluk’ anlaşılmalı ki ‘var’, ‘varlık’ idrak edilsin. Allah’taki “yoklukta” “varlığın” halk edilişini anlayabilmek için varlığımızda, varoluşta “yokluğumuzun” idraki, nefis ile savaş gibi, esastır. Sonra ne olacaksının cevabı “hiç” ise o kişi “yok” olmaz. “Varlık da, yokluk da Allah’tadır, Allah’ındır” demenin makbulü cahilin inancı değil bilenin idrakidir. Bu idrake ermek için inanana çalışmak, öğrenmek, bilmek farzdır. İlim müminin yitik malıdır arayıp bulmalıdır. Işığın bu hızla hareketi ışığın “Allah’tan kaçışı mı, Allah’a koşuşu mudur?” olduğunu ispat etmek inançlıya farzdır. Belki de O’ndan, O’nda, O’nun ile O’na.

            “Hiçbir şey yok iken O vardı, O her şeyin evveli ve ahiri, sonu, batını ve zahiridir, Allah ‘yok’tan var eden, ‘var olan’dır, ‘Gayri’si yoktur ki İlâh olsun, şirk olsun.” (2.115, 116).

            Bilim insanları çok haklıdır. Enerji varsa ilmin kuralları geçerlidir. İnanç ve Kitaplar bir adım daha ileri gidip ‘enerji ilmin görünür halidir, ilimden ibaret olan ruhun sahibi vardır’ der (16.2). Tarafsız biri için en makul ve mantıklı olan şey, aksi ispat edilinceye kadar, elçi ve kitapların ilmini öğrenmektir. Yokluk ve varlık Allah’tadır. “O vardır, gayrisi yoktur” ayetini ve “yokluk” kavramını anlamak için önce kendimizin “yokluğunu” idrak edebilmemiz gerekir.

            Gençliğimizde “ben” deriz “bencillik” yaparız. Olgunlaştıkça her şeyin bize verilmiş olduğunu anlarız. ‘Akıl bize verilen en büyük nimettir’ deriz. Maddî âlemin temeli enerjidir. Enerji de bize verilmiş bir nimettir. Enerji, itim ve çekim güçleri vardır ve gerçektir, her şey bunların üzerine inşa edilir. Biz enerjiden oluşuruz ama enerjiye sahip olamayız. ‘Enerji bizimdir, biz ona sahibiz, onun sahibi biziz’ denemez. Enerjinin halden hale, hızdan kütleye dönüşümünün ardında ilim vardır.  Bilgiler bizimdir ama ilmin de bize ait olduğu söylenemez. Fizik profesörü olsak da fizik ilminin sahibi değiliz. Hiçlikten enerjiyi çekip çıkaran, ışığa ve sese hız veren biz değilizdir. Özelliklerini tespit ederiz o kadar. Ses ve ışığın hızının kaynağına göre değişmemesi, çocuk ıslığı ile bomba sesinin, mum ile güneş ışığının aynı hızda olması ilginç gelir. Enerjinin de ilmin de sahibi olmadığımızı, böylece, Kutsal mesajların doğruluğunu, idrak edebiliriz. Hiçten gelenin itilip çekilerek, heplikte, hiçliğe koştuğunu ispat etmeliyiz.

            Âdemin de âlemin de oluştuğu enerji ve ilim “bizim değil” idraki kolay, “bizim olan nedir, neye sahibiz?” sorularını cevaplamak zor. Enerji ilmin görünür halidir, aslında enerji ilimden oluşan ilk “şey”dir kavramlarını anlamak zor. İlim ve enerji kavramlarının idraki bazı ayetleri anlamamıza yardımcı olur. “Âdem, Vücutta o Vahid-i Mutlak'ın gayrı bir şey ve O'ndan başka mevcut yoktur ki, ibadet olunsun, imdi ona şirk etmeniz, nasıl mümkün olabilir. O'nun gayrı, sırf âdemdir, yokluktur, bu sebepten şirk, ancak O'na cahil olmaktan neşet eder, kaynaklanır.” (2.163) Allah tek var olandır. Allahsız yazılım veya donanım olmadığı için gerçek şirk mümkün değildir. Şirk edildiği zan edilir. Allah bilinmediği için şirk zandır.

            Bireysel ‘benlik’, ‘sahiplik’ ve ‘ayrıca var olduğumuza’ ait yanılgı ilim ve enerjinin idraki ve inanç ile ortadan kalkar. Yalnız Allah “var olandır” idrakiyle, inanç sayesinde, Âdem ademiyete dönüşür. İlim, akıl ve enerjinin ‘verilmiş’ olmasıyla, bilim sayesinde, ‘aslında yokluğumuzu’ idrak ederiz. Her iki açıdan da kendi “varlığımızın yokluğunu” idrak edebiliriz. Böylece, yokluğu “varlığımızda”, var zannettiğimiz “şey”de, “yokluğumuzu” bulmuş oluruz.