Kitabı okumak için tıklayınız: Click here to view Kendimizi Bilmenin Neresindeyiz. |
Peygamberimiz bir hadisi şerifinde “ben ve Ali iki nur idi Allah’ı tespih, tahmid
(hamd) ve tehlil (tevhit) ederdik. Melekler de bizim tespihimizle tespih,
tahmid ve tehlil ederdi. Âdem halk olununca onun cephesine ve nesline intikal
eyledik” der. Âdem insanın insan olduğunu idrak etmesidir. İçimizdeki iki nur,
idrakten birincisi ‘insan’ olduğumuzu anlayış ikincisi bunun uygulanması
anlamında insanca davranış, ‘insanlık’ olarak kavrayıştır. Meleklerin
“tespihimizle tespih edişi” deyişinin demek istediği “biz hakkı görürsek görme
meleğimiz, yeteneğimiz de hakkı görür, işitme meleğimiz kulağımız da hakkı
işitir” olabilir. Âdem, bireysel yeteneklerimizin her birinin bizimle beraber
bir bütün olarak idrak düzeyinde tevhididir. Tüm yeteneklerimiz bize, organize
bir şekilde hizmet vererek, secde eder. Diğer bir deyişle, örneğin, beş
duyumuzla algıladığımız bir şeye çok farklı bir idrak seviyesinde anlam
verebiliriz. Sadece görmek veya sadece işitmek yerine işittiğimizi görüp ve
koklayarak hayata anlam katarız.
Aslında ne olursa insanın içinde olur, iç olayları dış
âlemde uygulanmış görürüz. Bir fikir bir bilgi de önce kavram halinde düşünülür
sonra uygulamaya konur. Bir masa veya televizyon aleti böyle üretilir. Herkes
bir âlemdir denebilir. Beş dış duyumuz, görme, işitme gibi; adalet, vicdan,
zekâ, hayal etme, düşünme olmak üzere beş de iç duyumuzdan söz ederiz. Ancak,
vücudumuzda hücre ve organlarımız gibi birçok düzeyde ve çok sayıda
yeteneklerimiz, hatta sistemlerimiz vardır, sindirim ve sinir sistemleri gibi.
Bireysel ve bedensel her yetenek hemen herkeste ortaktır ve vardır. İnsanı
insan yapan özellikler ve insanı hayvanlardan ayıran özellikler ortaktır.
Ancak, bir insanı diğerinden ayıran özellikler ortak özelliklerin
kullanılmasına ilişkindir. Her kişinin yoğurt yiyişi ayrıdır. Nefis ve nefsanî
güçler ortaktır ama bunların kullanımı fark yaratır.
Âdemden itibaren efsane ve hikâyelerde çoğunlukla insanın
doğadaki özel konumu ve insanlık kavramları üzerinde durulur. Bir açıdan
bakıldığında Âdem’den itibaren temel olarak açıklanmaya çalışılan bir insanda,
vahdette, kesretin bütünlüğüdür. İbrahim ise, kendisinin kendi bünyesinde,
vücudunda idrakine varan Âdem’den sonra, diğer varlıklarla beraber bir bütün
olduğunu anlamıştır, “tevhidi” getirmiştir. Âdem düzeyinde bir bütünden sonra
âlem düzeyinde bütünlük gelmiş. Gerek kişiler ve kişilikler gerekse diğer ‘mevcudat
ilahları’ putlarını kırmıştır. Kesrette vahdeti ispat etmiştir. Kısaca,
meleklerin Âdem’e secdesi ile bireysel düzeyde, tüm mevcudatın secdesiyle de
genel anlamda tevhit gerçekleşmiştir.
Âdemin oğulları Habil ve Kabil hikâyesi, örneğin, insanın
hayal gücü ve aklı arasında geçen bir macera olabilir. Hayal gücünün ürünü “ham
hayal” ile aklın ürünü olan “saf akıl” yarıştırılmış olabilir. Güzel olan veya
olması istenen “akıllı hayal”dir, duygularla süslenmiş akıllıca bir iştir belki
de.
Asi ve azgın olan nefs-i Nemrut ile kavmi olan gazap ve
şehvet gibi nefsanî güçler Ruh İbrahim’ini, yani ruhun mazharı olan vücut
incisini, zikir mancınığına koyarak rahmin doğal harareti ateşine attılar. Yüce
Allah ateşten sağ ve salim olarak kurtarıp İbrahim’e hidayet etti hakiki
erzaktan verdi ve olgunlaştırdı. İlim ve amel ile terbiye ederek âlemlere mübarek
kılınan ‘beden arzına’ gönderdi.
Bir kutsal mesaj “Biz, Ruh İbrahim'ini ve akıl Lût'unu, fenadan
sonra onlara hakka ait baki vücudu bağışlayarak onları kurtarıp ilim, hidayet
ve terbiyeye yaradılıştan yatkın kimselere olgun davranışlar meyvesi veren,
yararlı, iyi işler ahlakı ve fazilet ile mübarek kılınan, ‘beden doğasına’
gönderdik” der. Nasıl ki doğada yağmurlarla bitki ve meyveler yetişirse, beden
arzında da ilim suyu ile güzel ahlak meyveleri, anlayış ve idrak incirleri
yetişir.
Ayet : “Ruh İbrahim’ine, Hak’tan halka tekrar dönüşünde,
kavmiyle birlikte kalp makamına dönebilmesi için kalp İshak’ını verdik. Ayrıca,
iyi terbiye görmüş nefis Yakup’unu bağışladık. Her birini noksanlardan
arındırıp salih kul ve hidayet eyleyen imamlar kıldık”. Kalbin hidayeti bilgi
edinmesi, keşif yolu ile yeni bilgileri meydana çıkarma ve sır tutmasıdır.
Nefsin hidayeti iyi ahlak, güzel davranışlar ve edeptir. “Onlar, tevhit ve
kulluk ile bize ibadet etmişlerdir”. Fenadan sonra beka makamlarının sonunda,
tevhit ilmiyle hidayete ermiş kişiler Hakk’a vasıl olunca tekrar halkın arasına
beşerî özelliklerle dönemez. Özellikle İsmail ve kurban sonrasında ölümsüz ruh
ile diriliş tamamlanmış olur. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmış kişi halifeliği
kazanmıştır. Halka inen peygamberin hali öğrencisinin bilgi düzeyine inen
öğretmenin haline benzer. İbrahim’in kalp makamını halka iyi anlatabilmesi için
bu makama henüz çıkmakta olan İshak’ın yardımına ihtiyaç duyabilir. Musa,
Harun’suz yapamaz.
Her ümmetin kazandığı kendinedir, sizin de
kazancınız kendinizedir. Kimse başkasından sorumlu değil. Taklit etmeyin ve
dinde taklit ile yetinmeyin, çünkü nakledilene güvenilemez. Herkes kendi ilmi,
ameli, ahlakı ve imanından sorumlu, başkasından değil. Bu nedenle, basiretli
olup yakınlığı talep edin, ona göre davranın. Herkes kendi diniyle perdelidir,
onun hak olduğunu zanneder, Yahudiler, Hıristiyanlar kendi dinlerinden
olunmasını isterler. Belki de hak olan, batıla meyletmeyen İbrahim’in
ümmetidir. En doğrusu peygamberlerin tümüne iman etmek, indirilen kitaplarına
inanmak ve her dini kapsayan tevhit inancına güvenmektir. Tevhit temeline
dayanan hiçbir peygamberi ve dini diğerinden ayırt etmeyin, birini diğerine
tercih etmeden, tevhit ile dinlerin tümü kabul edilir. Aynı inanç temeline
oturan herkes hidayet bulur. Biz Allah’a iman ettik ve Allah bizi boyamakla boyadı deyiniz. Her din ve
mezhebin batını aynı boya ile boyanmıştır. Her millet niyetlerinin rengi ile
boyalıdır. Tevhide inananlar Allah’ın boyasıyla boyalıdır. Bu nedenle,
peygamberimiz “Allah Teâlâ halkı zulmette yarattı, sonra, onlara nurundan
saçtı. Bu nur kime isabet ettiyse o hidayet buldu, isabet etmeyen dalalette
kaldı. O nur Allah’ın boyasıdır” buyurmuştur. Bir ayetin tevili şöyle olabilir:
«ruh» Rabbinden «akıl»
meleği vasıtası ile «kalp» Nebi'sine nazil olan, olmuş ve olacağı içeren,
kitabını oku.
Ayetler
insanları birey olarak ve doğrudan, aracısız muhatap alır. Yukarıdaki mesajlardan
da anlaşılacağı gibi, siz asla başkasının inancıyla ilgilenmeyin bile, taklit
hiç etmeyin, siz isteyin size de verilsin deniyor. Aklını kullananlar tevhitte
birleşir, kullanmayana da mesaj yoktur zaten.
Âdem,
Nuh, İbrahim ve İmran aileleri Allah tarafından seçilmiştir. Seçilme işi her
nebi için geçerlidir. Bir ayette “bazısı bazısına üstün kılınmıştır” denir,
nebilerin de derece ve mertebeleri vardır. Âdem seçilmişlikte, İbrahim
dostlukta ve Muhammed muhabbette üstün kılınmıştır. Din ve hakikatte, nesil
olarak, bazı nesiller seçilmiştir. Doğuş, dünyaya geliş maddî de manevî de
olabilir. Tevhit ve marifette, Bâtıni dinlerde bir nebiye tabi olan diğer bir
nebi tabi olduğu nebinin manevi evladıdır. Baba da dünyaya getiren, terbiye
eden ve ilim öğreten olabilir. Hakikî doğumda kalp vücudu istidat nefsi
rahminde öğretmenin nefesinden hâsıl olur. Hz. İsa “iki defa doğmayan
göklerdeki melekler âlemine giremez” demiştir. Çocuğun yaradılışında olan
öğrenme yeteneği öğretmeninin gayretleriyle meyve verir, yeni bir kişilik
doğar.
Eğitim
ve öğretimde ailenin öneminin büyük olması nedeniyle, manevi doğuşların çoğu
maddi doğuşları izler. Peygamberler de genelde bir nesil, aynı ağacın
meyveleridir. Örneğin, İbrahim’in oğlu İshak oğlu Yakup oğlu Levi oğlu Yahir
oğlu Ümran’ın oğulları Musa ve Harun idi. İsa’nın annesi Meryem’in babası Ümran
da Yakup’un oğlu Yehuda oğlu Masan’ın oğlu idi. İbrahim’in Nuh neslinden, Hz.
Muhammed’in de İsmail neslinden olduğu bilinir. Bu konuda peygamberimiz de
“oğlan babasının sırrıdır” demiştir. Gıdası hak ve helal olanın ahlakı da mükemmeldir
denebilir. Yusuf, hikâyesinin bir yerinde, (12 Yusuf, 38), “tevhit yoluna
girdiğim zaman atalarım İbrahim, İshak ve Yakup’un dinlerine tabi oldum” der ve
devam eder “nebilerin vücudu olmayan bir şeyi Allah’a şirk koşması uygun
olmaz”. Bu şuhudun gereğidir.
“Allah’a giden yolların sayısı tüm insanların aldığı
nefeslerin sayısı kadardır denir”. Akıl aracılığı ile ruhtan alınan mesajlar
her insanın kalbine iner. Her insan her nefesinden sonra Allah’a bir nefes daha
yakındır. Diğerlerini örnek alabilirsiniz ama kutsal mesajlar aracı olmaksızın
doğrudan sizin için sizedir. Atatürk der ki “insan ve insanlığın gelişimi
paraleldir”. İnsanlık tarihi içinde eğer din keşfedilmişse, var ise, siz de
bugün yeterince olgunlaşmışsanız din keşfedilmemiş olsaydı keşfetmeniz
gerekirdi! Olgunlaşınca keşfedecektiniz.
Kitapta her olay bir hikâye gibi anlatılsa da anlamı çok ve
derin olabilir. Birey olarak kendi vahdetinizde kesreti ve dış âleminizdeki
kesrette vahdeti ilmen, aynen ve Hak’ken yaşamanız için mesajlar inmiştir ve
ilham inmektedir. Alınan ilim, edinilen bilgiler ve uygulama şekil ve zamanları
farklılıklar yaratabilir. Ancak, herkes kendi âleminde Âdem, İbrahim, İsmail,
kurban, Yusuf, gibi karakteristik kavramları yaşamalıdır denebilir. Her insanın
hayatında bu kavramlar bir kere yaşanmalıdır ve zaten de ancak bir kere
yaşanabilir.
Âdem’de tevhitten sonra âlemde tevhit çok kapsamlıdır.
İbrahim’den sonra âlemde tevhit batın ve zahirde olmak üzere ikiye ayrılmak
zorunda idi. Hz. İsa’ya kadar zahiren olan tevhidin batınını anlamak zor oldu, daha
sonra da Bâtıni tevhidin zahirini anlamak Hıristiyanlar için zor oldu. Son
peygamberimizle evvelinde, ahirinde, zahirde batında ‘gayrisi’ kalmadı. Tevhit
ilminin devamı için İshak ile devam eden nesle de kurban gerektiğinden onlar da
zahiri olarak İshak’la kurbana kavuştular. Ancak, esas kurban, Bâtıni olanı,
İsmail ile devam etti.
Yararlanılan ayetler :(Enbiya, 71-73) (Bakara 134-138). Bakara, 50, Bakara 253, (Ali İmran, Ayet 33-34).